Çocukluğuma
döndüğümde içimi ısıtan en tatlı hatıraların baş kahramanı
babacığım, akşam üstü olup yorgun argın eve girdiğinde
çantasını köşeye iliştirirken sanki yorgunluğunu da oracığa
bırakıverirdi. Bizim heyecanımıza ortak olarak kayık kiralayıp
balık tutmaya giderdik. Balığa çıkamadığımız günlerde
sepeti kolumuza takar, bahçeye inip mevsime göre dut, erik toplar,
toplayacak bir şey bulamadığımızda ise karınca yuvalarının
etrafına ekmek ufalardık.
Yaz
tatilini bekleyen çocukların en büyük heyecanı gidecekleri
üç-beş günlük tatillerken abim ve ben yaz oldu mu bahçede
babamızın işten gelişini bekler o gelince birlikte ağaçlara
çıkardık. Uzun yaz günlerinde işinden arta kalan zamanını
televizyon başında ayaklarını uzatarak geçirmektense mümkün
olduğunca bizimle olmaya çalışırdı. Bisiklete binmeyi, ağaçlara
salıncak kurmayı, fide ekip bitki köklerini çapalamayı,
bahçedeki ayrık otlarıyla baş etmesini bana kaymaklı babacığım
öğretti.
Okulların
açılıp günlerin kısalmasıyla birlikte artık babacığımı
bahçede ip atlayarak değil de onun terliklerini kolumun altına
kıstırarak beklemeye başlardım, zira terlikleri verme şerefine
nail olmak hepimiz için çok önemli idi. Bunu başaran sanki günün
şampiyonu olmuş gibi sevinirdi. Kapıdan içeri girince sanki
evimize huzur dolar, hepimizin beklediği önemli misafir gelmiş
gibi mutlu olurduk. İçeri girer girmez hemen sırayla herkesin
halini hatrını sorar, ev ahalisinden birisi onu karşılamak için
kapıda olmadığında hemen yanına giderek nasıl olduğunu sorma
büyüklüğünü gösterirdi. Sırayla hepimizi önce
yanaklarımızdan sonra da kaymaklarımızdan öperdi.
"Kaymaklı"
memleketimiz Balıkesir'in çok sevilen meşhur bir tatlısı olduğu
için babam bizleri "kaymaklı" diyerek sever, biz de ona
sarılır ve bu benzetmenin hoşluğu içinde kendimizi özel
hissederdik.
Benim
kaymaklı babam yoğun çalışma saatlerine rağmen akşam
yemeklerine ailemizin bir arada oturmasına çok ehemmiyet verir, bu
konuda çok hassas davranırdı.
Onunla
birlikte sofraya oturduğumuzda bazen bilerek iştahsızlık numarası
yapardım, benim isteksizliğimi gören babacığım elleriyle
karnımı, bu davranışındaki merhametiyle ise ruhumu doyururdu.
Akşam yemeklerinde bir araya gelemediğimizde ise mutlaka ailemizi
bir araya getirip bu eksikliği telafi etmeye özen gösterirdi
babacığım.
Ben
ilkokul hayatım boyunca hiçbir zaman ders çalışma konusunda
istekli olmayan bir çocuk olmama rağmen, babam her zaman ders
başarısının önemindense, ahlaklı, sorumluluk sahibi ve
disiplinli olmanın önemlini vurgulardı. Başarısızlıklarımı
eleştiri konusu değil, başarılarımı motivasyon noktası
yapardı.
Hayatımda
ilk kez aldığım teşekkür belgesinin ertesi günü kocaman
çerçeveletilip evin en güzel köşesine asılmış olması bundan
sonraki yıllardaki çalışma azmime temel attı.
Tüm
arkadaşlarım kötü not aldıklarında babalarının kızacağından
korkarken benim en büyük korkum yanlış bir davranışta bulunarak
onu hayal kırıklığına uğratmaktı.
Derslerimde
anlamadığım herhangi bir yer olursa hiç telaşlanmazdım, benim
kaymaklı babam her şeyi bilirdi, her zaman için öğretmeye
istekliydi, sabırlıydı. Akşamları odama girip ders çalışmamamın
en tatlı kısmı babamın her an elinde bir meyve tabağıyla sohbet
etmeye gelecek olmasıydı. Meyveleri tek tek soyar ve ikram eder bu
sırada zevkle sohbet ederdik, bu sıcak sohbet sırasında onun beni
ne kadar sevdiğini ve ne kadar değer verdiğini çok iyi
hissederdim.
Bugün
yetişkin olup da yaşam şartlarının zorluğunu öğrenince beni
ve kardeşlerimi hiçbir şeyden mahrum etmeyip her şeyin en iyisini
sunmaya çalışırken bize hiçbir zaman hissettirmediğin
fedakarlıkları daha iyi anlayabiliyorum.
Nerede
olursam olayım kendimi kaymaklı babacığımın kızı olarak
tanıtmaktan gurur duydum. Her zaman onun insanlara faydalı olmayı
hedefleyen bakış açısını, fedakar ve sevecen kişiliğini örnek
almaya çalıştım. Şimdi neden bu mesleği seçtiğimi çok daha
iyi anlayabiliyorum.
Bir
daha asla geri dönemeyeceğim o çocukluk günlerimi bu tatlı
hatıralarla süsleyip, bana kattığın tüm değerler için çok
teşekkür ederim kaymaklı babacığım.
TUBA
SÖKMEN - Uzman Gelişim Psikologu
