En
basit tabiri ile motivasyon, hareketlerimize istek ve güç katan her
şeye denir. Motivasyon, insanın sınırlarını genişletmesine,
istediğini başarmasına, kapasitelerinin farkına varmasına
yardımcı olur. Bu sebeple kişinin ve toplumların motivasyonsuz
kalması oldukça tehlikelidir. Motivasyon yitirilmesinde kapıda ilk
bekleyen "tembellik", ardından da "depresyon" denilen
çağın illetli hastalığı ruhlara akıverir sinsice...
Hareketlerimize güç katan bu sihirli değnek, motivasyon
çizgisinden çıkıp hırsa dönüştüğünde ise, bu sefer kapıda
bekleyen illet "stres" ve strese bağlı
bozukluklardır. Motivasyonun
ölçüsü o kadar önemlidir ki, yemeğe az ya da çok konulan tuza benzemez, tek başına insanın ve çevresindekilerin hayat kalitesini belirler.
ölçüsü o kadar önemlidir ki, yemeğe az ya da çok konulan tuza benzemez, tek başına insanın ve çevresindekilerin hayat kalitesini belirler.
Motivasyon,
bir baba için âilesini geçindirmek, bir anne için
evlatlarını yetiştirmek, bir öğrenci için başarılı olmak,
bir hasta için iyileşmek, bir doktor için iyileştirmek, bir yazar
için okunmak, bir okur için öğrenmek olabilir. Herkesin
bulunduğu şahsî konum ve zamana bağlı birtakım motivasyonları
vardır ve herkes bu motivasyonlara binâen çeşitli davranışlar
geliştirir. Bu motivasyonlar, ferdî olmasına rağmen toplumun
huzur ve düzeni açısından oldukça önemlidir. Zira bir kişinin
vazifesini istekle yerine getirmek için çaba göstermemesi, irtibat
hâlinde olduğu diğer fertlerin motivasyonuna zarar verebilir.
Meselâ bir öğretmenin motivasyonu, bildiklerini en iyi şekilde
öğrencisine aktarmak olmazsa, öğrencinin de başarı motivasyonu
kırılır ve akademik mânâda gerçek kapasitesini ders başarısına
yansıtamaz, yani bir nevî sahip olduğu potansiyel enerjiyi,
kinetik enerjiye dönüştüremez. Motivasyon kaybı, ya da
eksikliği, kişileri olduğundan daha pasif, karamsar, enerjisiz,
ümitsiz ve hareketsiz yapması sebebi ile oldukça tehlikelidir.
Günümüzde birçok genç insan, motivasyon eksikliğinden dolayı
başarabileceği şeylerin farkında bile olmadan zamanını ve
kapasitesini hebâ etmektedir.
Her
motivasyonun ardında, kişiyi harekete iten iki zıt güç vardır;
olumlu olan sonuca erişmek ve olumsuz olan sonuçlardan kaçınmak.
Meselâ üşüyüp de sırtınıza şal almak için harekete
geçtiğinizde sizi iten güçlerden birisi, mevcut vücut
sıcaklığınızı korumak, bir diğeri de üşütüp hasta
olmamaktır. Ya da hâmile bir hanımın sıhhatine özen
göstermesine sebep olan güçlerden biri, bebeğini sağlıkla
kucaklamak, diğeri ise doğumdan sonra karşılaşılabilecek
olumsuz sonuçlardan uzaklaşmaktır. Kişinin kaçındığı sonuç
ne kadar olumsuzsa ve karşılaşmak istediği sonuç ne kadar
kıymetli ise, motivasyonu da o ölçüde güçlü, davranışları
da o kadar istekli olur.
Tam
aksine, bu iki husus ehemmiyetini yitirdiğinde kişi motivasyonunu
da kaybeder. En basiti üşütmekten korkmayan bir kişi zahmet edip
sırtına şal almaz ya da hâmilelik rahatsızlıklarına duyarsız
bir hâmile, bu süreç içerisinde beslenmesini hiç
önemsemeyebilir. Hayata karşı toptan kaybedilen motivasyon ise,
kişinin bütün ruh hâlini ve davranışlarını da tesiri altına
alır. Yani bir fert, hayatın baş edemeyeceği kadar zor olduğuna
inanıyorsa, onu başarıya götürecek kapıları aralamayı da
denemeyecektir. Yahut hayatta her şeyin çok kolay elde
edilebileceğini düşünüyorsa, onun için mücadele etmek, sadece
enerji kaybı mânâsına gelir ve hayata karşı motivasyonunu
kaybeder. Bu yüzden özellikle çocukları yetiştirirken zaman
zaman onların hayatın zorlukları ile karşılaşmalarına izin
verilmeli, ama insanın istediği zaman birçok işi başarabileceği
de öğretilmelidir. Unutmamalıdır ki, hiçbir yemek, emeksiz
pişmez.
Bizi
harekete geçiren olumlu ve olumsuz iki güç arasındaki mesafe
arttıkça yaşadığımız gerginlik de o ölçüde artış
gösterir. Motivasyonu güçlü olan kişi, âzamî gayretle
çalışmaya devam ederken ihtiyaç duyduğu en önemli tılsım,
tevekküldür. Kişi bu süreçte tevekkül edemezse, kendisine
motivasyon olacak enerji habisleşmeye ve hırsa dönüşmeye başlar.
Bir anda her şeyin kendi kontrolünde olduğunu hissederek hedefine
koşmaya devam eder ve mutluluğu için hedeflediği yol, yeni
mutsuzluklar ve gerginlikler üretir. Hedefe körü körüne
kilitlenen kişi, karşısına çıkan yeni fırsatları göremez.
Hedef
için harekete geçip, âzamî gayret yanında tevekkül edebilmek,
kişiyi başarıya, tevâzûya ve Yaratan'ına yaklaştırır. Akıllı
bir mü'min, gayretlerinin kısmeti nisbetince sonuçlanacağının
şuurunda olur.
Dünya
hayatı, zaman içinde insana farklı şeyleri önemsemeyi ve
hâdiselere farklı açılardan bakmayı öğretir. Fakat hayat
boyunca kaybedilmemesi ve günbegün zenginleştirilmesi gereken
husus, hiç değişmeyecek asıl motivasyona, yani kulun yaratılış
gâyesine riâyetten geçer. Her inanan kimse, ebedî âhiret
hayatını cennette geçirmek ve cehenneme düşmekten kurtulmak
ister. Zira Zilzâl Sûresi, 7 ve 8. âyetlerde, "Kim zerre
kadar hayır işlerse onu görür; kim zerre kadar kötülük işlerse
onu görür." buyrulmuştur. Yüce Allah, bu âyet-i kerîme
ile ilâhî adaletine dikkat çekmiştir. Arzu edilen son, hepimiz
için aynıdır; ulaşılmak istenen olumlu sonuç fevkalâde
kıymetli, kaçındığımız olumsuz sonuç ise son derece dehşet
vericidir.
Gerçeği
bildiğimiz hâlde, anlık dalgınlıklarımızla gaflete düştüğümüz
anda, asıl motivasyonumuzun önüne geçen "mâsivâ" bizi
oyalamakta ve menzilden saptırmaktadır. Akıl ve vicdan, gaflete
gâlip olduğunda, mü'min kendine yakışan şekilde davranır ve
Yaratan'ına yaklaşır. Güzel davranışları ile hem dünyasını,
hem âhiretini, hem de rûhunu zenginleştirir.
Allâh'ın
rahmetinden ümidi kesmeden, gazabından ürkerek kâmil mü'minler
arasına girip cennet ehlinden olmamız duâsı ile...
Psikolog
Tuba Sökmen